İlk okulda kompozisyon dersiydi yaklaşık 50 - 60 kişilik sınıflarda üçer kişilik sıralarda okuyorduk öğretmenimiz temiz bir a4 kağıdı çıkarmamızı ve herkesin vermiş olduğu atasözüyle ilgili dersin sonuna kadar bir kompozisyon yazmasını istemişti. Bu hayatımda yazacağım ilk kompozisyondu çok heyecanlı ve hevesliydim bir kaç ders önce kompozisyon yazma kuralları anlatılmış hepsini çok iyi anlamıştım.
Sırayla herkese yazması gereken Atasözünün söyleniyor notunu alanlar hemen yazmaya başlıyordu. Sıra bana geldiğinde verilen Atasözü Söz gümüşse sukut altındır oldu. Öğretmenimin dudaklarının arasından bu kelimeler dökülürken daha yazmaya karşı hevesim kaçmıştı. Çünkü bu söz bana hiçbir şey ima etmiyordu hiçbir şey anlamamıştım. Ne yazacağıma dahi hiçbir fikrim yoktu keşke yanımda oturan arkadaşıma gelen söz bana gelseydi diye düşünmüştüm.
Dersin sonuna kadar bir şeyler yazmalıydım ancak sukut ne demek, altın ve gümüş arasında kıyaslama nedir bu atasözündeki kelimeler arasında bir bütünlük dahi kuramadım öğretmenime de soramadım hem çekingen bir yapım vardı hem de kalabalık sınıf olmasından kaynaklı çok yoğundu. Aklıma o an kompozisyon yazma kuralları gelmişti. Kağıdın üstünden 4 parmak boşluk yanlardan ikişer parmak boşluk paragraf başları bir parmak içerden başlar vs. vs..
Zaman hızla ilerliyor yanımda oturan arkadaşların harıl harıl yazıyordu. Bende hemen yazmaya yani saçmalamaya başladım, söz söylemek nedir nasıl yapılır, altının değerli bir metal olduğunu, düğünlerde takıldığını saçma sapan yazıyordum. O an dahi anlamıştım atasözünün bir şeyler anlatmak istediğini ama benim anlamadığımı ancak bir şeye çok iyi yapıyordum kompozisyon kurallarını, kağıdım çiçek gibiydi. Kağıda üstün körü bakan birisi güzel yazmış diyecekti ama içi bomboş bir yazıydı.
O kompozisyon ödevini geçtim sırf yazma kurallarına uyduğum için yazının içeriği hiç önemsenmemişti. O gün şunu öğrendim senden istenen şekilde yap gerisi önemli değil. Bilinçaltım bunu en derinlerime kodlamıştı. Hayatım boyunca da bu böyle devam etti öğretmenlerimin istediği şeklide öğrenci, patronumun istediği şekilde çalışan oldum karşıma çıkan her konuyu bir şekilde geçiştirdim. Bugün şunu anlıyorum ki kendime en büyük kötülüğü yapmışım hiçbir şeyin değerini anlamadan devam etmişim. Öğrenci olmanın değeri öğrenmek, keşfetmekti ama ben dersleri geçmek zannetmişim. Saygılı uslu bir öğrenci olduğum sürece yapamadığım dersleri bile geçmiştim ancak içim boş bir şekilde.
Bu yazıyı okuyan insanlara ricamdır hayatınızı bir kalıp içerisinde ve belirli görüntüyü görmek için devam ettirmeyin. En önemlisi yetiştirmekte olduğunuz çocuklarınızı, eğitim verdiğiniz öğrencilerinizi yakınınızda bulunan çocuklarla konuşun onlardan fikirler alın asla bilmedikleri şeylerle onları yargılamayın onlara öğrenmeyi öğretin.
Yorum Gönder